Melisa Şahin – Gazete

Tablo: Yehuda Pen – Bir Gazete Parçası

GAZETE

-Behram, Hüseyin Bey çağırıyor?

-Bu seferki mazereti neymiş kendilerinin?

-Ben nerden bileyim be abi, hadi zaten sinirli daha fazla bekletme de git bir an önce.

Bakalım bu sefer uyduruk kabahatim neymiş. Kovulsam da kurtulsam. Gerçi kira vakti de yaklaşıyor bu sıralar kovulmasam iyi olabilir. Başa gelen çekilir, gideyim bari. Hem Hüseyin Bey’in gül cemalini bir sabah olsun görmezsem ne yaparım? Şu ofisteki insanları görünce de midem bulanıyor. Mine her zamanki gibi kahve sırasında, beklerken de boş durmayıp fiskos çeviriyor. Adem’in gözler yine fıldır fıldır, çıkışta kimi tavlasam derdinde. Üç çocuk babası, 1.75 ve 92 kilo Necati desen karısının her sabah yanına koyduğu öğle yemeğini işe başladığı ilk 1 saat içerisinde yemeye başlamış bile. Sahi bu adamı doyurmak mümkün mü acaba? Ne zaman görsem tıkınıyor. Yakında patlayacak benden söylemesi. Şu koca ofiste Hüseyin Bey’in odasına en istikrarlı şekilde giden kişi benken neden en uzak oda bana verildiyse. Hayır kel Hüseyin’i gördüğüm yetmezmiş gibi bir de bu uzun yolculuğumda ofis sakinlerini de gördüm mü işte başlıyor benim mide bulantım, baş dönmem. Çelimsizliğime vuruluyor bu hemen. İşime de gelmiyor değil. Bir de açıklama yapamam bu kafadan gayri müsellahlara. İşte orda infaz odası. Nebahat birkaç sayfa karıştırıyor gibi yapıp yine diyette olduğunu iddia etmesine rağmen bir yandan da çikolataları gömüyor. Bu kadının doğduğunun beri diyette olduğunu iddia ettiğine yemin edebilirim. Tabi yeminim hangi mecralarda geçerli onu bilemem. Beni fark etmesiyle çikolataları çekmecesine saklaması bir oluyor.

-Hoş geldin Behram, Hüseyin Bey içerde seni bekliyor.

Teşekkür edip, Nebahat’e imalı bir gülümseme attıktan sonra kapıyı çaldım ve Hüseyin Bey’ciğimin odasına teşrif ettim. Daha tek kelime edemeden başladı bağırmaya:

-Behram sana kaç kere daha iş saatlerinde gazete okuma diyeceğim. Yettin be adam. Ofisin hiyarşi, hiyayarşi aman işte her neyiyse onu bozuyorsun. Bu seni son uyarışım duydun mu son. Bir daha senin hakkında herhangi bir şikayet alırsam aptal gazete ve defterlerinle kapının önünde bulursun kendini. Şimdi dön işinin başına ve yıllık raporu ben çıkmadan elimde olacak şekilde hazır et. Kaybol gözümün önünden.

-Peki Hüseyin Bey.

Yine hiç susmadan konuştu da bana sıra gelmedi Allahtan. Hüseyin’le konuşmaktansa gidip arka kapının önündeki çöp kutularına derdimi anlatmayı yeğlerim. En azından lafımı bölmeden daha doğrusu bölemeden dinlerler beni. Behram otur, Behram kalk, Behram sigaranı sadece öğle aranda iç, Behram iş saatinde gazete okuma ve köklü şirketimizin deli saçması raporlarını yaz, Behram ofisin düzenini bozma, Behram konuşma, Behram nefes alma, Behram sen en iyisi öl.

Bugün de kovulmadığıma göre bu şekilde 12 gün daha geçirebilirsem bir ay daha kafamı sokacak bir evim var demek oluyor bu. Sonraki ayı da vakti gelince düşüneceğim artık. Senelik raporu ben çıkana kadar hazır etmiş, koca bir senenin raporunu ben bir günde nasıl hazırlayacaksam. Daha su bile içmedim. Kafeteryaya çıkıp bir şeyler alsam iyi olacak. Kocaman bir fincan sade kahve ve yanına da cevizli ekmek. Kahvaltıma bugün gazetem değil de şirketin senelik raporu eşlik edecek gibi görünüyor. Asansöre doğru yürüdüm. Bir süre bekledikten sonra dayanamayıp merdivenlere doğru yol aldım. Attığım her adımda asansörü beklemenin daha iyi bir tercih olduğunu da fark ediyordum. Her bir basamağı çıktığımda sanki 13. Kat benden biraz daha uzaklaşıyordu. Hala asansöre binebilirdim. İnsanlar nasıl kolayca seçim yapabiliyor anlamıyorum. Ben tuvalette iki boş kabin gördüğümde hangisine gireceğime karar vermeye çalışırken Allahtan biri doluyor da diğerine giriveriyorum. Sonunda geldim. 13.kat, cevizli ekmek. Yine ne çok terledim. Doğduğumdan beri böyle bu illet. 1.75, 92 kilo Necati bile o cüsseyle benden az terliyordur. Neyse neden gelmiştim ben, ha kahve ve de cevizli ekmek. Kafeteryaya doğru yürümeye başladım bir yandan da nefesimi sabitlemeye çalışıyordum. Belim de mi ağrıyor yoksa. Bir yerim ağrıyınca her yerim ağrıyor sanki. Derin soru ve sorunlarımla beraber kafeteryaya vardım. Büyük boy sade kahve yanında da cevizli ekmek istiyorum dedim. Aşina olmadığım bir sesin ‘Tabi efendim’ demesiyle kafamı kaldırdım. Daha önce görmediğim bir kadınla göz göze geldim. İşe yeni başlamış olmalı. Acaba o da mı kirasını ödeme çalışıyor? Yazık, yol yakınken dönebilse keşke. Oldukça durgun ve doğal bir kadın biraz hüzünlü bir duruşu olmasına karşın oldukça da cazibeli. İsteklerimi özenle hazırlıyor. Kitap mı o? Evet evet oturduğu sandalyenin üzerine bırakmış. Hay aksi göremiyorum, bu miyop illetinden bıktım artık. İnsanların ne okuduğunu da göremeyeceksem ne işe yarar bu gözler?

-Buyrun, 15 lira efendim.

-Hangi kitap?

-Anlamadım efendim?

-Sandalyenin üzerindeki, ne okuyorsun?

-Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak efendim.

Demek Ağaoğlu. Her şey gittikçe yerine oturmaya başladı. Bir şey söylemeliyim, hadi Behram konuş oğlum. Ne diyeceğim şimdi. Monolog kurmaktan diyalog kurmayı unuttun iyice. Hah tamam buldum.

-Güzel kitaptır.

Hadi ya Behram gerçekten mi, ne güzel bulmuşsun. Senden bir bok olmayacağını doğduğun an anlamıştım ben.

-Öyle. 15 lira efendim?

-Ah tabi 15 lira, buyrun.

Mahzun bir gülümsemeyle teşekkür etti. Koyu kahverengi hafif toplanmış saçları da doğal güzelliğini taçlandırıyor adeta. Ofisteki bütün kadınların aksine çabasız bir güzellik. Saf, dokunulmamış, olduğu gibi. Ne yapacaktım ben? Ha raporlar, senelik raporlar ama nasıl ayrılacağım şimdi buradan hem kalıp konuşmak istiyor hem de bunu beceremeyeceğimi biliyorum bir de raporlar. Karar ver Behram hadi ağaç gibi dikildin kaldın burda.12 gün. 12 gün.12 gün daha kovulmamam lazım. Bu ay da kirayı ödemezsem dırdırcı ev sahibesiyle gel de uğraş. Gitsem iyi olacak. Lafın gelişi yani iyi falan olacağından değil. Gitmek istemiyorum, gazete de okuyamayacağım. Film izlemeyi seviyor mu acaba, belki bir akşam sinemaya davet ederim. Raporlar ah senelik raporlar. Artık gitmem gerekiyor. Gidip sorsam mı?  Raporları hallederim bir ara. Belki gazetelerimi de gösteririm ona. Behram tarafını seç artık. Kitap sever fakat sinema ve gazete sever mi henüz bilinmez olan kantinci kadın mı yoksa senelik raporlar mı? Yavaşça bir yandan da düşünerek, ki düşünmek çok mühim bir gerekliliktir lakin dozunu da kaçırmamak gerekir, kasaya doğru yürüyordum. Vardığımda mahcup güzel kantinci kadınla göz göze gelmemle kelimelerin ağzımdan çıkıvermesi bir oldu:

– Sinemayı sever misin acaba?

Melisa Şahin

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir